Kendi kendime bakıyorum ve diyorum ki: “Bu kadar karmaşanın içinde nasıl hâlâ buradayım?” Elbette, kendiyle barışık olmanın en iyi tarafı, yaşadığınız kaosu komik bir hikâye olarak görüp ona gülümseyebilmek. Çünkü dürüst olmak gerekirse, hepimiz biraz karmaşalıyız, biraz da mükemmeliz ama daha çok karmaşalıyız. Peki, kendime bir öz eleştiri yapacak olsam nereden başlarım? Sandalyeme yaslanıp kahvemi alıyorum ve başlıyorum.
1. Kendimle Konuşmalarım: “Bu Çok Mu Saçma? Kesinlikle Evet!”
Kendi kendimle konuşmayı severim. İtiraf ediyorum, bazen aynanın karşısında “Bugün harika görünüyorsun!” derim. Ama hemen ardından “Evet, ama şu saç neden böyle?” diye düşünerek kendime bir eleştiri patlatırım. Kendi kendimle bu diyalogları yapmak, aslında terapi seansı gibi. Gülüyorum, eğleniyorum ve sonunda saçımı düzeltmeye bile gerek duymuyorum. Çünkü zaten mükemmelim en azından kendi çapımda.
Eğer bir öz eleştiri listesi yapacak olsam, ilk sıraya “Her şeyi en son dakikaya bırakıyorum” yazardım. Ama bu listeyi bile son dakikada yapacağım için muhtemelen hiç yapılmaz.
2. Kahveyle Olan İlişkim: “Sen Olmasan Ben Ne Yaparım?”
Kahve benim hayatımdaki en uzun süreli ilişki. Ama bir sorun var: Kahve yaparken kendimi çok becerikli hissediyorum, ama o köpüğü tutturamıyorum. “Şimdi barista olmam gerekmez mi?” diye düşünüyorum, ama içimdeki ses cevap veriyor: “Tatlım, sen sadece kahve içmeyi biliyorsun.” İşte bu an, kahveyle olan aşk ilişkimde küçük bir kriz yaratıyor.
Kahve yapmayı bir sanat olarak görürüm. Ama o sanat, genelde mutfağı bir savaş alanına çevirir. Sonuçta, kahvemi alırım ve derim ki: “Evet, benden iyisi yok.” Çünkü kendime biraz da böyle gaz vermezsem, gün başlamadan biter.
3. Düzen Takıntım: “Tamam, Artık Başlıyorum… Sanırım.”
Hayatta en büyük hayalim, düzenli bir insan olmak. Ama gerçek şu ki, düzen benim için sadece bir fikirden ibaret. Masamı toplamak için bir plan yaparım, ama o planı başka bir yere not alırken masanın daha da karmaşık hale geldiğini fark ederim. Sonuç? Yine bir kaos ve yine bir bahane: “Zaten dağınıklık içinde çalışmak yaratıcılığı artırıyor!”
Şunu kabul ediyorum: Eğer bir şey kaybediyorsanız, kesinlikle o şey en çok kullandığınız yerin tam ortasındadır. Ama siz ararken gözünüz o kadar hızlı hareket eder ki orada olduğunu görmezsiniz. Bu dağınıklığın içinde bile kendime “Yine de fena değilim” diyebiliyorum. Gerçekten mi? Evet, kendime bu kadar toleranslı olmalıyım.
4. Sosyal Medya Maceralarım: “Gerçekten Bu Kadar Zeki Miyim?”
Instagram’a fotoğraf koyarım, ama koymadan önce 20 dakika boyunca filtre ararım. Çünkü içimdeki ses sürekli “Ama bu ışık tam oturmamış” diye eleştiri yapar. Sonunda en basit filtreyi seçerim ve altına saçma bir şey yazarım: “Bugün harikayım.” Ama gerçekte fotoğraf çekilirken gözüme giren güneşten dolayı bir gözüm kapalıdır. Sonuç? Gerçekler asla filtrelenemez.
Bu arada, sosyal medyada daha az vakit geçirmek istediğimi sık sık söylerim. Ama her boş anda elim telefonuma gider. Çünkü kim, bir köpek videosu izlemek varken iş planları yapar ki? Bu konuda kendime “Beni affedin, ben sadece insanım” diyorum ve kahkahayla hayatıma devam ediyorum.
5. Yeteneklerim ve Eksikliklerim: “Harikayım, Ama Biraz da Başarısızım”
Bazı şeylerde gerçekten iyiyim mesela başkalarına tavsiye vermek. Ama aynı tavsiyeyi kendime uygulamak mı? Hayır, kesinlikle mümkün değil. “Sabah erken kalk, spor yap, sağlıklı ye” derim. Sonra saat 11’de kalkar, kahvaltıda bir simit yer ve sporu “Bugünlük yeterince hareket ettim” diye es geçerim. Bu tutarsızlıklarımı seviyorum, çünkü onlar benim gerçek kimliğimi oluşturuyor.
Bir şeyde kötü olmak eğlencelidir. Mesela şarkı söylemek… Duşta bir konser vermeye çalışırken fark ederim ki, sesi dinleyen komşular kesin taş atmaya hazırlanıyor. Ama bu beni durdurmaz. Çünkü eğer kendinizi eleştirebiliyorsanız, aynı zamanda kendinizi alkışlamayı da bilmelisiniz!
Sonuç: “Kendimle Barıştım, Ama Biraz da Eğleniyorum”
Kendiyle barışık olmak, tüm eksikliklerinizi kabul etmek ve onlara sarılmak demektir. Kahkaha atabildiğiniz sürece, hayatın tüm absürtlüğü daha güzel hale gelir. Kendime bakıyorum ve diyorum ki: “Evet, mükemmelim, ama biraz da saçmalığım var. Ve işin güzel yanı, o saçmalıklar beni ben yapıyor.” O yüzden kendinize bir kahve koyun, en kötü şarkınızı açın ve saçmalığınızla eğlenin. Çünkü gerçek mutluluk, kendinizi olduğu gibi kabul etmekten geçiyor.